11 Temmuz 2015, günlerden cumartesi, güneş içimi ısıtıyor Ayvalık’ta ve ben deneme dalışı yapacağım için çok heyecanlıyım.
Heyecanım, o lastikten farkı olmayan dalış elbisesini giyerken yorgunluğa; tüpün sırtıma takılmasını sağlayan yelek gibi şeyi bağladıklarında, benim ısrarla gözlük dediğim şeyi suratıma geçirdiklerinde ve nefes almamı sağlayan zımbırtıyı ağzıma teptiklerinde ise paniğe dönüşüveriyor. Aman Allah’ım ne kadar ağırım, suya batacağım, nefes alamayacağım. Su yutma korkum var, ya su yutarsam!
Beni teknenin kenarına getiriyorlar, karşıya bak, maske (bence gözlük) ile regülatörü (nefes almamı sağlayacak olan zımbırtı) tut ve zıplamadan adım at diyorlar. Yahu ben nefes alamıyorum, boğulacağım. Kalbim deli gibi atıyor, vazgeçtim diye düşünürken, beni suya atıveriyorlar ve tahmin et ne oluyor, su yutmayı beceriyorum burnumdan nefes almaya çalışıyorum ama ne mümkün, boğulacakmış gibi hissediyorum. Bana deneme dalışı yaptıracak olan şanslı varlık, beni sakinleştirmek için insanüstü bir çaba sarf ediyor. Ben seni tutuyorum sadece yüzünü suya sok diyor ve ben o anda ağzımdaki zımbırtıdan nefes alabildiğimi keşfediyorum. Brifingde öğrettikleri okey işaretini yapıyorum ve hayatımı değiştirecek o maviliğe dalarken, her şeyi unutuveriyorum… O maviliğin içinde bu denli güzel bir hayatı barındırdığına inanamıyorum. Rengârenk balıklar, süngerler, mercanlar… Onları izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum ve suyun üzerine çıktığımızda tekrar, tekrar ve tekrar dalmak istiyorum…
Sonsuz maviliğin içinde barındırdığı hayatın karşına neler çıkarabildiğine, her seferinde hayretler içinde tanıklık ediyorsun. Karagözleri izlerken bir ahtapot selamlıyor seni. Ahtapotla oynaşayım derken bir böcek antenlerini uzatıveriyor. Aa oda ne orfoz çıkagelmiş cilveler yapıyor. Ya mürene ne demeli o çirkin suratıyla ne kadar da etkileyici. Denizyıldızları, derin mavinin çekiciliğine karşı koyamayıp, gökyüzünden süzülüp gelmiş sanki. Tüplü kurtlar bir araya gelip, çiçek bahçesine çevirmiş derinlikleri… Şimdi kapat gözlerini, sonsuz maviliğin içinde süzülen bir balık olduğunu hayal et. Artık camın arkasından izlemiyor, yaşıyorsun bu dünyayı. Kafanın içi bomboş. Kopup gidiyorsun tüm sıkıntılarından. Özgürsün ve tek hissettiğin huzur, sonsuz bir huzur…
Rengârenk, desen desen canlılar güzelliklerini sergilemek için yarışıyor. Gün balığı geçmiş karşına, gözlerini dikmiş seni izliyor. Yanından koca bir barakuda sürüsü geçiyor. Hayranlıkla onları izlerken, başka bir balık sürüsü seni içlerine alıveriyor. Göz kamaştırıcı mercan resifleri sonsuzluğa uzanıyor. Mercanların arasından bir çift kıskaç uzanıveriyor, yengecin büyüleyici güzelliğine inanamıyorsun. Filmde izlediğin nemoyu gördüğünde, ne muhteşem bir yaratık diyorsun. Sonra ona ev sahipliği yapan anemona hayran kalıyorsun. Kumun içinden gövdelerini uzatmış salınan yılan tarlasını fark ettiğin için kendini şanslı hissediyorsun. Karşına çıkan boynuzlu unicornu badine gösterip, bu anı onunla paylaşmak için çırpınıyorsun. Kaplumbağa, öğlen yemeğini yerken, davetsiz misafir oluveriyorsun. Batıklara dalarken, hikâyeleriyle hüzünleniyor, ev sahipliği yaptığı canlıları görünce, cennet bahçesine dönüştüğünü anlıyorsun. Ona dokunmana izin verdiğinde, devasa napolyonun, ne denli uysal olabileceğini keşfediyorsun. Gece dalışına girdiğinde büyüleniyorsun, aslan balıkları sana eşlik ediyor. Karşındaki oyukta uyuyan koca müreni izlerken, bundan daha muhteşem bir an olamaz diyorsun.
Sonra dalış arkadaşların işaret veriyor fenerleriyle, hayatında gördüğün en güzel yaratıkla, İspanyol dansçısıyla tanışıyorsun. Kırmızı eteğini savurarak süzülen o asil, büyüleyici varlığı, bir kez daha görebilmek için gece dalışlarını dört gözle bekliyorsun. Gördüğün köpek balığını, arkadaşlarına büyük bir gururla anlatıyorsun. Hayal ediyorsun, dualar ediyorsun yunusları bir kerecik görebilmek için. Sonra kafanı çeviriyorsun, yunuslar sana göz kırpıyor, seninle oyunlar oynuyor. Aralarına girip onlarla dans ediyorsun, hayatının en sihirli anını yaşıyorsun. Bu kadarı hayallerinin de ötesinde…
İkinci bir hayat armağan ediyor sana derin mavi. Dünyanın her köşesinden insanlarla aynı dili konuştuğun, aynı hisleri paylaştığın, özgürlüğün, huzurun sonsuz olduğu. Sihir gibi, AŞK gibi bir şey!
13 Kasım 2016, günlerden Pazar. Sharm El-Sheikh’den yeni döndüm. Derin maviye adım attığım o günden beri, muhteşem deneyimler yaşadım, muhteşem insanlarla tanıştım. Biliyor musun, o beni yoran, lastik gibi elbiseyi giymeye, koşa koşa gidiyorum. Ağzıma teptikleri zımbırtıya regülatör diyorum artık, derin maviyle aramda köprü oldu. Suratıma taktıkları gözlük aslında maskeymiş ve sihirli bir dünyaya açılan pencereymiş…